Yazarlar: T. Gökmen BOLAYIR, MBA – Gizem AKILLILAR – Bolayır & Doğançelik Avukatlık Bürosu

Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile hayatımızdaki tüm ihtiyaçlar internet üzerinden karşılanabilir hale gelmiştir. Bu noktada bilişim teknolojisinin sağladığı kolaylıklar vesilesiyle girişimcilerin internet üzerinden ticari faaliyette bulunma imkanı ortaya çıkmıştır.

Elektronik veya sanal ticaret olarak adlandırılan ve mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış, sigorta, dağıtım ve ödeme işlemleri gibi bilgisayar ağları üzerinden gerçekleştirilen bu işlemler; kişilere ait internet sayfaları üzerinden veya App Store, Google Play Store gibi sanal satış portalları aracılığıyla da sağlanabilmektedir. Elektronik ticaret; telefon, faks, televizyon, bilgisayar, elektronik ödeme, para transfer sistemleri, Electronic Data Interchange-EDI gibi elektronik veri değişim sistemleri ve benzeri araçlarla, taraflar arasında yapılan ticari işlemleri kolaylaştırarak ticari işlemlerin yürütülmesinde etkin bir araç haline gelmiştir. Bahsedilen teknolojik araçlar kullanılarak yapılan satışların maliyetinin de perakende satış maliyetlerine nazaran daha düşük olması sebebiyle elektronik satışların girişimciler tarafından daha çok tercih edilir hale geldiğini söylemek mümkündür.

Elektronik ticaretin gelişmesi ve yaygınlaşması ile yeni kavramlar ve yeni problemler ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan en önemli problemlerden birisi de elektronik ticaretten elde edilen kazançlara ilişkin vergisel sorumluluklara dair mevzuattaki boşluklardır. Her ne kadar Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından ilgililerin istemi üzerine yayımlanan özelgeler ile bu boşluklar doldurulmaya çalışılmış ise de bahsedilen özelgelerin de elektronik ticarete doğrudan uygulanabilirliği mümkün görünmemektedir. Elektronik ticaret kapsamında ortaya çıkan vergisel yükümlülükler ile ilgili mevzuatımızda doğrudan hükümler bulunmadığından mevcut hükümlerin yorumlanması zorunluluğu hasıl olmaktadır.

Elektronik ticarette, sınırı olmayan ticari kapasite içerisinde aplikasyon(uygulama) satışlarının önemli bir paya sahip olduğunu söylemek mümkündür. Gelişen teknoloji ile insanların ihtiyaçlarını elektronik ortamda karşılama talebi doğrultusunda birçok alanda aplikasyon çeşitliliği ve satışları ciddi oranda artış göstermiştir.

Aplikasyonun niteliği, içerik satışının gayri maddi hak transferini içerip içermemesi, aplikasyonun satışa sunulduğu mecra, “eser” niteliğinde olup olmaması, satışa sunan kişinin eser sahibi (müellif) olup olmaması, içerik satışının ücretli olup olmaması, sosyal paylaşım amaçlı olmakla birlikte uygulama içi satışlar yapılması, indiren kişiye ilave menfaat sağlanıp sağlanmaması, uygulamayı satan şirketin ya da uygulamayı satın alan kişinin yurt içinde veya yurt dışında olması, satıcı ile alıcı arasında aracının olup olmaması, aracının fonksiyonunun sadece para transferinden ibaret olmayıp gayri maddî hak devri varsa bu devrin aracı üzerinden gerçekleştirilmesi ve daha birçok faktör, her bir örnek olay için yapılan işlemin vergi mevzuatı karşısındaki durumunu da değiştirmektedir.(1) Ayrıca sanal satış portallarının yapmış oldukları satışlardan aldıkları komisyon da vergilendirmenin nasıl yapılacağı hususunda tereddütlere yol açmaktadır.

Aplikasyon satışlarının, konsinye satışlara benzer olmasından dolayı iki kavram birbirine karıştırılmakta ve yine vergilendirmede problemler ortaya çıkmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü’nün 09.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02.32229/7799-395 sayılı Özelgesi’nde (2) konsinye satış, bir işletmenin(konsinyatör) daha önceden tespit edilen bir fiyatla ya da günün koşullarına göre satılmak üzere diğer bir işletmeye(konsinyi) mal göndermesi işlemi olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla konsinye satışlarda malın mülkiyetinin devri gerçekleşmeksizin konsinyiye teslim edilmesi söz konusudur. Aplikasyon satışları ise aplikasyon sahiplerinin sanal satış portalları ile yapmış oldukları standart sözleşmeler doğrultusunda aplikasyonların tüketicilere sanal satış portalları üzerinden pazarlanması ve satılması işlemi şeklinde gerçekleştirilmektedir. Sanal satış portalları ise nihai tüketici ile aplikasyon sahiplerini buluşturan bir pazar olarak değerlendirilebilecektir.

Aplikasyon satışları kapsamında aplikasyon mülkiyetinin ya da aplikasyon üzerindeki fikri mülkiyet haklarının sanal satış portallarına devri söz konusu değildir. Aplikasyon satış bedeli sanal satış portalları tarafından belirlenen limitler dahilinde, aplikasyon sahibi tarafından belirlenmekte ve sanal satış portalınca aplikasyon sahibinin ödemekle yükümlü olduğu vergilerden bağımsız olarak toplam satış bedeli üzerinden belirli bir oranda komisyon alınmaktadır. Birçok standart sanal satış sözleşmesinde komisyon oranı ise %30 olarak belirlenmiştir. İşbu durum, aplikasyon satışlarının konsinye satışlar olduğu yönünde düşünce oluşturabilmekte ve karışıklığa yol açmaktadır. Konsinye satışta konsinyatör tarafından konsinyiye malın mülkiyet devri gerçekleşmeksizin daha önceden tespit edilen bir fiyatla ya da günün koşullarına göre satılması amacıyla konsinyiye mal gönderilmesi söz konusu iken aplikasyon satışlarında ise aplikasyon sahipleri ile sanal satış portalları arasında yapılan standart sözleşmeler doğrultusunda sanal satış portalı tarafından aplikasyon sahibi adına aplikasyon satışı söz konusudur. Sanal satış portalları vasıtasıyla aplikasyon satışı gerçekleştiğinde; aplikasyon satışında alıcı konumunda bulunan nihai tüketici ile aplikasyon sahibi arasında sözleşme ilişkisi kurulmakta ve sanal satış portalları işbu sözleşmede taraf olarak yer almamaktadır. Neticeten konsinye mal satışlarında konsinyi kendi adına konsinyatöre ait malın satış işlemini gerçekleştirirken; aplikasyon satışlarında sanal satış portalları aplikasyon sahibi adına aplikasyon satış işlemini gerçekleştirmektedir. İşbu sebeplerle konsinye satışlar ile aplikasyon satışlarının farklı işlemler olduğu dikkate alınarak vergilendirmede birbirleri ile karıştırılmaması gerekmektedir.

GSM operatörleri, kredi kartı, mobil ödeme ve benzeri ödeme sistemleri kullanılarak aplikasyon satışı gerçekleştirilmektedir. Aplikasyon satışlarında; aplikasyon sahiplerinin kazancının hesaplanması, aplikasyon satış faturasının  kim tarafından düzenleneceği, sanal satış portallarının standart satış sözleşmesi uyarınca aplikasyon satışı üzerinden yapmış oldukları komisyon kesintisine ilişkin düzenlenecek belgelerin neler olduğu, hangi tutarlar üzerinden ve kim tarafından KDV’nin hesaplanarak beyan edileceği konularının ayrımının ve hesaplanmasının zor oluşu  satışın usule uygun vergilendirilebilmesi için başlıca problemler arasındadır.

Aplikasyon satışından kazanç elde eden kişi Kurumlar Vergisi mükellefi bir tüzel kişilik ise 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesi; “(1) Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanır. (2) Safî kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Ziraî faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetinden doğan kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun 59 uncu maddesinin son fıkra hükmü de dikkate alınır.” hükmü gereği aplikasyon satışından elde edilen kazancın kurum kazancı olduğu ve Kurumlar Vergisi konusuna girdiği kabul edilmektedir. Ancak aplikasyon sahibinin gerçek bir kişi olması durumunda vergilendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümleri açısından incelenerek değerlendirilmesi gerekmektedir.

Gelir Vergisi Kanunu gereğince ticari bir organizasyon içerisinde bir takvim yılı içerisinde veya birden fazla takvim yılında tekrarlanan devamlılık kastı ve niyeti ile yapılan satışlarda vergi mükellefiyetliği aranmaktadır. Keza; Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinde ticari kazanç “Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.” şeklinde tanımlanmış, Vergi Usul Kanunu hükümleri ile Gelir Vergisi Kanunu’nda yazılı gerçek yahut basit usullere göre ticari kazancın tespit edileceği belirtilmiştir.

Aplikasyon satışı gerçek bir kişi tarafından meslek haline getirilerek yapıldığı durumda elde edilen kazanç serbest meslek kazancı olarak kabul edilecektir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. maddesi ile serbest meslek kazancı, her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazanç olarak tanımlanmış ve aynı madde ile serbest meslek faaliyeti, sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılması olarak tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 66. maddesinde ise serbest meslek faaliyetini meslek olarak yerine getirenlerin serbest meslek erbabı oldukları ve başkaca bir iş veya görev ile iştigal olmalarının serbest meslek erbabı olmalarına engel olmayacağını düzenlenmektedir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesi ise “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar. …” hükmüne amirdir. Aplikasyon satışından elde edilen kazancın serbest meslek kazancı olduğu durumlarda ilgili hükümler gereği gelir vergisi ödeme yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte aplikasyon satışından elden edilen kazancın ticari kazanç olarak nitelendirilmesi halinde ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesi incelenmelidir. Bu hükümle ticari kazançta vergiyi doğuran olayın tahakkuk esasına bağlandığı da görülmektedir. Vergi hukukunda “dönemsellik ilkesi” ve “tahakkuk esası ilkesi” ticari kazancın tespitinde esas alınan iki temel ilkedir. Dönemsellik ilkesi ve tahakkuk esası ilkesi, özetle özel düzenlemeler haricinde gelirin mahiyet ve tutar açısından kesinleştiği dönemde gerçekleşmiş sayılması ve bu dönemde dikkate alınması gerektiğine ilişkindir. Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü’nün 05.04.2018 tarih ve 11395140-105[229-2014/VUK1-18164]-337968 sayılı Özelgesi’nde yukarıda açıklanan maddeler ele alınmış ve bu açıklamalar doğrultusunda aplikasyon satışı sonucunda elde edilecek kazancın, ticari kazanç olarak dikkate alınması gerektiğine işaret edilmiştir. Dolayısıyla ticari kazanç elde eden kişi gerçek kişi ise gelir vergisi, tüzel kişilik ise kurumlar vergisi ödeme mükellefiyeti doğacaktır.

Vergi Usul Kanunu’nun 153. maddesinde işe başladığını vergi dairesine bildirmekle mecbur olanlar tahdidi olarak sayılmıştır. İşe başladığını vergi dairesine bildirmekle mecbur olanlar; vergiye tabi ticaret ve sanat erbabı, serbest meslek erbabı, Kurumlar Vergisi mükellefleri, kolektif ve adi şirket ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortaklarıdır. Bu bağlamda Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nun anılan hükümleri doğrultusunda aplikasyon satışını devamlı ve sürekli hale getiren yahut getirecek olan kişilerin vergi mükellefiyet kaydını açtırmaları gerekmektedir. Bu kaydı yaptıracak olan gerçek kişilerce, şirket olarak çalışmak istenirse tüzel kişilik kurulduktan sonra tüzel kişi mükellefiyet kaydı; aplikasyon satışı serbest meslek haline getirilerek ikamet adresinde yapılacak ve bunun için herhangi bir işyeri kullanılmayacak ise ikametin bağlı olduğu vergi dairesine; bir işyerinin bulunması halinde ise bu işyerinin bağlı olduğu vergi dairesine gerçek kişi vergi mükellefiyeti kaydı yaptırılması gerekmektedir.

Aplikasyon satışlarının Vergi Usul Kanunu açısından değerlendirilmesinde ise işbu kanunun 227., 229. ve 231. maddeleri incelenmelidir. Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesi bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsikinin mecburi olduğunu 229. maddesi faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğunu ve 231. maddesi ise faturanın yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiğine hükmetmiştir.

İstisna olarak belirtilmelidir ki; Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı 27.07.2017 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120-224221 sayılı Özelgesi’nde (3) faaliyetin bir işverene bağlı olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılması halinde serbest meslek faaliyeti olarak değerlendirilerek elde edilen kazanç için yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmesi, söz konusu faaliyetin devamlılık arz etmeyecek şekilde ve mutat meslek haline getirmeden yapılması durumunda ise bu faaliyetin arızi serbest meslek faaliyeti olarak değerlendirilebileceğinden bahsedilmiştir.  Her ne kadar Gelir Vergisi Kanunu’nun 82. maddesinde vergiye tabi arızi kazançlar tahdidi olarak sayılmış ve maddenin 4. bendinde arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla tahsil edilen hâsılat belirtilmiş ise de aynı kanun maddesi ile bir takvim yılında elde edilen kazançlar toplamının on milyar (305 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde belirtildiği üzere 2019 yılı için 33.000,00-TL) liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla açıklanan şartları haiz olunması halinde aplikasyon satışından elde edilen kazancın arızi kazanç olması durumunda 2019 yılı için 33.000,00 Türk Lirası’nı aşmayan kısım gelir vergisine tabi değildir. Ancak arızi olarak nitelendirilen kazancın belirtilen tutarı aşan kısmı için yıllık beyanname verilmesi yükümlülüğü söz olacaktır.

Katma Değer Vergisi açısından aplikasyon satışlarının hukuki durum incelemesi ise 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, KDV Genel Uygulama Tebliği’nin ilgili hükümleri ve Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü’nün 05.04.2018 tarihli 11395140-105[229-2014/VUK1-18164]-337968 sayılı Özelgesi (4) birlikte değerlendirilerek yapılmalıdır.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1/1. maddesi uyarınca Türkiye’de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir. KDV Kanunu’nun 4. maddesinde hizmet; teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olarak tanımlanmış ve bu işlemlerin; bir şeyi yapmak ve işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 6/b. maddesi ise “İşlemlerin Türkiye’de yapılması: hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade eder.” şeklinde düzenlenmiştir. Vergiden müstesna olan teslim ve hizmetler KDV Kanunu’nun 11. maddesinde tahdidi olarak sayılmış olup a. bendinde, ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler, yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetler, serbest bölgelerdeki müşteriler için yapılan fason hizmetler ve karşılıklı olmak şartıyla uluslararası roaming anlaşmaları çerçevesinde yurt dışındaki müşteriler için Türkiye’de verilen roaming hizmetlerinin vergiden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır. Yurt dışındaki müşteri tabiri ise KDV Kanunu’nun 12/2. maddesinde ikametgahı, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında olan alıcılar ile yurt içinde bulunan bir firmanın yurt dışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubeleri olarak tanımlanmıştır. Aynı madde ile bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için hizmetlerin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği ifade edilmiştir. KDV Kanunu’nun 20/1. maddesinde ise teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu ve bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin II/A-2.1. bölümünde Katma Değer Vergisi Kanunu’ndaki hükümlere ek olarak KDV Kanunu 11/1.-a. maddesi kapsamında bir hizmetin KDV’den istisna olabilmesi için KDV Kanunu’nun 12/2. maddesine göre hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılması, hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği ve hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapıldığı, yurt dışındaki müşteri adına düzenlenen fatura ve benzeri belge ile tevsik edileceği; hizmetten yurt dışında faydalanılmasından kastedilenin, Türkiye’de yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin yurt dışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisi bulunmaması olduğu belirtilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü’nün 05.04.2018 tarih ve 11395140-105[229-2014/VUK1-18164]-337968 sayılı Özelgesi’nde yukarıda açıklanan maddeler ele alınmış ve bu açıklamalar doğrultusunda aplikasyon satış işleminin KDV’ye tabi olduğu ancak aplikasyonun yurt dışındaki gerçek ya da tüzel bir kişiye satılması ve aplikasyonun yurt dışında kullanılması halinde hizmet ihracı kapsamında değerlendirilebileceği ve Katma Değer Vergisinden muaf olacağı yönünde değerlendirme yapılmıştır. Bu konuda örnek vermek gerekirse aplikasyon yazılımcı/girişimcisi aplikasyonu Marketplace (pazar yeri) görevi gören Google Play veya App Store gibi sanal satış mağazalarına göndererek nihai kullanıcıların bu aplikasyonu bir bedel karşılığı indirerek kullanımı sağlandığında, satış işlemi esnasında nihai kullanıcılar tarafından ödenen aplikasyon satış bedelinin tamamı Sağlayıcı misyonunu üstlenen sanal satış portalı tarafından tahsil edilmektedir. Sanal satış portalı tarafından tamamı tahsil edilen satış bedeli üzerinden daha önceden belirlenen oranda komisyon kesintisi yapıldıktan sonra aplikasyon sahibine ödeme gönderilmektedir. Dolayısıyla aplikasyon sahibi ile sanal satış portalı arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda KDV Kanunu 12/2. maddesinin uygulama alanı bulacağı sarih olup aplikasyon sahibinin gerçek ya da tüzel kişi olduğuna; yapılan işlemin ticari işlem niteliğinde ya da arızi satış olduğuna bakılmaksızın sanal satış portalının aplikasyon sahibine yapacağı ödemeden dolayı KDV mükellefiyeti doğmayacaktır. Konuyla ilgili Maliye Bakanlığınca yayımlanan açıklama niteliğindeki özelgeler incelendiğinde ise nihai tüketicinin aplikasyon sahibi ile arada sağlayıcı görevini üstlenen sanal satış portalları olmaksızın aplikasyonu direkt aplikasyon sahibinden satın aldığı kanısına varılarak aplikasyon sahibinden KDV tevkifatı yapılacağına dair hatalı değerlendirmeler bulunduğu görülmektedir. Ancak belirtildiği üzere sanal satış portalının sağlayıcılık görevini üstlenerek pazarlayan sıfatını haiz olması, nihai tüketiciden alınan satış bedelinin tamamını tahsil ederek nihai tüketiciye fatura kesmesi, mevzuat gereği nihai tüketiciden KDV tevkifatı yapması gibi temel işlemlerin de sanal satış portalı tarafından yapılması gözetildiğinde ilgili sürece ilişkin belirleyici ana faktörün sanal satış portalı olduğu açıktır.

Sonuç olarak Kurumlar Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği ve bilhassa Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü’nün ve 05.04.2018 tarih ve 11395140-105[229-2014/VUK1-18164]-337968 sayılı Özelgesi ile Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı 27.07.2017 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120-224221 sayılı Özelgesi birlikte incelendiğinde aplikasyon sahibinin Kurumlar Vergisi’ne tabi bir tüzel kişilik olması durumunda aplikasyon satışından elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi’ne tabi olduğu; vergi mükellefi olan gerçek kişilerin ise Gelir Vergisine tabi olduğu ancak aplikasyon satışının devamlılık arz etmeyecek şekilde ve mutat meslek haline getirmeden yapılması durumunda ise bu faaliyetin arızi serbest meslek faaliyeti olarak değerlendirilerek 2019 yılı için 33.000,00 Türk Liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu yalnızca belirlenen tutarın aşılması durumunda vergi ödemekle yükümlü olunduğu; arızi olup olmamasına bakılmaksızın aplikasyon sahibinin KDV mükellefiyeti olmadığı değerlendirilmesi yapılmakla birlikte konuyla ilgili açık mevzuat hükmü bulunmadığından bahsi geçen özelgelerde anıldığı gibi aplikasyon satışının hizmet ihracatı kapsamında değerlendirilmeyerek aplikasyon sahibi tarafından ayrıca KDV tevkifatı yapılmasının vergi otoritelerince uygun bulunması riskinin de devam ettiği göz ardı edilmemelidir.

 

KAYNAKÇA:

     (1) https://digitalage.com.tr/uygulama-satislarinda-vergi-riskleri/

    (2) https://www.gib.gov.tr/node/95489

    (3) https://www.gib.gov.tr/arizi-serbest-meslek-kazancinin-vergilendirilmesi-hk

    (4) https://vergidosyasi.com/2018/05/10/ozelge-cep-telefonu-uygulamalarinin-aplikasyon- satisinin-vergilendirilmesi-ve-belge-duzeni/