Yazarlar: T. Gökmen BOLAYIR, MBA – Pelinsu BÜYÜKSARAÇ – Bolayır & Doğançelik Avukatlık Bürosu
Uzay madenciliği diğer bir adıyla Asteroit Madenciliği asteroitlerden ve dünyaya yakın küçük gezegenlerden hammadde çıkarılması işlemidir. Yadsınamaz bir gerçek olarak, belirli bir süre sonunda Dünya üzerinde tükenecek olan madenlere karşılık bunların yerinde kaynak temini ile uzaydan ikame edilmesi için; asteroitlerden çıkarılan mineral ve gazlar, uzayda inşa edilecek yapılarda kullanılmak üzere demir, nikel ve titanyum, gibi elementler ve astronotların bu yapılarda ihtiyaç duydukları su ve oksijen ile roket yakıtı için hidrojen ve oksijen temin etme amaçlarıyla Uzay Madenciliği gündeme gelmiştir.
Halihazırda, asteroidlerden çıkarılacak ve dünyaya getirilecek madenin kalitesi, masraflar ve maden çıkarmak için gerekli ekipmanın da net olarak bilinmemesi, hammadde çıkarma işlemi için harcanan masrafın pazar payını karşılamaması ve uzay kargo masraflarının oldukça yüksek olması da göz önünde bulundurulduğunda Uzay Madenciliği günümüzde büyük şirketlerin ilgisini çeken bir sektör değil. Ancak yapılan araştırmalara göre; Güneş Sistemimizde yaklaşık 60 milyon asteroit olduğu tahmin ediliyor ve araştırmalar bunların %1’inden daha azının keşfedilmiş olduğunu gösteriyor. Bu asteroitlerin 15.000 tanesinin Dünyaya çok yakın geçen yörüngelerde olduğu, bu asteroitlere yapılacak yolculuklar için gerekli enerjinin, Ay’a gidip gelebilmek için gereken enerjiden çok daha düşük olduğu ve ayrıca uzayda halen yüksek kaliteli ve el değmemiş madenlerin olduğu da biliniyor. Halihazırda Uzay Madenciliği ile uğraşan startup olarak nitelendirilebilecek şirketlerin hammadde çıkarma işlemlerinde astronotlar yerine robotları kullanmaları ve dünyada çok daha fazla maliyet yaratacak hammadde çıkarma işlemini uzayda daha düşük maliyetlerle yaptıklarına dair açıklamalar yatırımcılar üzerinde Uzay Madenciliğinin cazibesini korumasını sağlıyor.
Diğer taraftan; İnsanlığın Dünya’daki doğal dengeyi bozmaya başladığı artık herkes tarafından bilinen bir gerçek iken Uzay Madenciliğinin yaygınlaşması halinde uzayın doğasına dokunulmasının sonuçlarının bizlere neler getireceğine ilişkin şu an net bir tablo çizilemiyor. Fakat göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek de şu ki; İnsanlığın halen gıda teminini hayvanlardan, enerji teminini ise su ya da madenlerden sağlaması aslında henüz bir medeniyet olmadığımızı gösteriyor. Bunun yerine bahsi geçen ihtiyaçlarımızı uzaydan ya da başka galaksilerden sağlıyor olmak İnsanlığın medeniyet anlamında büyük bir adım attığının bir göstergesi olabilir.
Uzay Madenciliğine ilişkin halen net sınırları çizilebilmiş bir yasal düzenleme bulunmuyor. Ancak Amerika Birleşik Devletleri ve Lüksemburg Hükümeti’nin yapmış olduğu düzenlemeler ile bu sektöre yatırım yapmak isteyenlere daha rahat bir ortam sağlanması amaçlanıyor. ABD Senatosunun Kasım 2015’te kabul ettiği ABD vatandaşlarına uzayda ticari amaçlı aramalara izin veren, aramalar neticesinde bulunan madenleri çıkarmaya ve mülkiyet hakkına sahip olmaya izin veren Uzay Madenciliği Yasası ile ABD bu sektördeki yasal düzenlemelere öncülük ediyor, hatta ABD’li bazı şirketlerin bu çerçevede uzayda maden aramaya ve bulunan madeni çıkarmaya yönelik uzay araçları üretmeye başladıkları da bir gerçek. Avrupa’da ise Lüksemburg Uzay Madenciliği için yeni teknolojilere destek vereceğini ve bu alanda faaliyet gösterecek özel şirketlere doğrudan yatırım yapabileceğini belirten ilk ülke konumunda. Uzaydan getirilecek mineraller üzerinde mülkiyet iddia etmenin Birleşmiş Milletler’in (BM) 1967’de kabul ettiği Dış Uzay Anlaşması’na aykırı olduğu yönünde iddialar mevcut olsa da bu iddiaların karşıt görüşü olarak söz konusu anlaşmaların; uzaydaki arazilerin askeri amaçlı kullanılmasını, astronotların gidiş ve dönüşlerini ve uzaya gönderilen nesnelerin neden olduğu kirlilik ve hasarların sorumluluğu ile Ay’da ya da başka gezegenlerdeki toprakların mülkiyet durumlarını düzenlediği savunuluyor.
Sonuç itibariyle Uzay Madenciliğine ilişkin mevcut Uzay Yasaları tarafından belirlenmiş net bir çerçeve bulunmuyor. Halihazırdaki yasal düzenlemeler uzaydan çıkarılacak madenden elde edilecek gelirlerin vergilendirilmesi yahut tazminat hususlarına ilişkin herhangi bir düzenlemeyi barındırmadığı gibi mevcut durum ABD ve Lüksemburg’un bu alanda attığı adımların yalnızca mülkiyet hakkına ilişkin olduğunu gösteriyor. Uzay Madenciliğinin gelişmekte ve yaygınlaşmakta olduğu gerçeği karşısında yalnızca bu alanda düzenleme yapan ABD ve Lüksemburg’un değil tüm dünya ülkelerinin bu alanda ileriye dönük bir yasal düzenlemeye ihtiyacı var.